4 Ekim 2018 Perşembe

On Diyabetliden Biri Kan Şekerini Kontrol Altında Tutabiliyor

   On Diyabetliden Biri Kan Şekerini Kontrol Altında Tutabiliyor" 22 saat evvel Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneğince diyabet tanısı eklenilen hastalar üstünde uygulanan incelemeye göre, her on tip 1 diyabet hastasından yalnızca biri kan şekerini denetim altında tutabiliyor.

  DUYGU YENER - Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneğince diyabet tanısı eklenilen hastalar üstünde uygulanan incelemeye göre, her on tip 1 diyabet hastasından yalnızca biri kan şekerini denetim altında tutabiliyor.  Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği, diyabet gelişmesini önlemek ve hastalığı daha etkili tedavi edebilmek amacıyla yaptığı "Türkiye'de Erişkin Diyabet Hastalarının Glisemik ve Metabolik Parametrelerinin Değerlendirilmesi" araştırmasının neticelerini açıkladı.  Araştırma, diyabet hastalarının istenilen kan şekeri düzeyine ulaşamadığını ve hastaların kan basıncı ve kan yağlarını denetim edemediklerini meydana çıkardı.  Türkiye'deki diyabet hastalarının demografik özelikleri, beslenme bağımlılıkları ve hayat biçimlerinin ele alındığı araştırmada, diyabet tanısı alan 5 bin 211 hasta incelendi. 

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Diyabet Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Alper Sönmez, AA muhabirine yaptığı açıklamada, inceleme sonuçlarının Türkiye'nin diyabette iyi bir yerde olmadığını gösterdiğini söyledi.  Dünya Diyabet Federasyonunun bilgilerine göre Türkiye'nin diyabetli seviyesi en yüksek ülkelerin başında yaklaştığını ifade eden Sönmez, diyabetli hasta grubunu daha iyi tanıyabilmek amacıyla bu tür bir incelemeye imza attıklarını belirtti.

  Prof. Dr. Sönmez, hayat şekli ve beslenme alışkanlıklarının şişmanlığın meydana çıkmasındaki en mühim etken olduğuna işaret ederek, "Egzersiz kültürü olan, sporu seven bir ülke değiliz. Karbonhidrat çoğunluklu bir beslenme kültürü de şişmanlık ve obeziteyi yanında getiriyor." dedi.  İkinci ve üçüncü basamak sıhhat kuruluşlarında en az bir senedir izlenen diyabet hastalarının takip edildiğini açıklayan Sönmez, bütün hastaların kan basıncı, beden ağırlıkları, kan şekerlerinin belirleme edildiğini, diyabete bağlı komplikasyonlar ve eşlik eden hastalıkların da kayıt altına alındığını anlattı.  Sönmez, inceleme sonuçlarından elde edilen bilgiler vasıtası ile Türkiye'deki tip 1 ve tip 2 diyabet hastalarında metabolik denetimi belirleyen demografik özelliklerin neler olduğunun meydana konulduğunu bildirdi.  İnsülin salınımının birden ortadan kalktığı daha genç bir takımda görülen tip 1 diyabetin bilhassa 30 yaş civarındaki 500 kişide durumun çok da iyi olmadığına işaret eden Sönmez, "Diyabet hastalarımızda üç ayda bir şeker denetimi hedeflerine bakarız. Tip 1'lerin yalnızca yüzde 15'inde bu denetimi sağlayabilmiş durumdayız. Bu da demek oluyor ki her on tip 1 diyabet hastasından yalnızca biri aşağı yukarı olarak kan şekeri hedefine ulaşabilmiş durumdadır.

 Her on tip 2 diyabet hastasından ise yalnızca 4'ü amaca ulaşmış, 6'sı ulaşamamış durumda." ifadelerini kullandı.  Diyabette yalnızca kan şekeri değil kan basıncını, kan yağlarını ve kg fazlalığının da denetim edilmesi gerekliliğini altını çizen Sönmez, tip 1 diyabeti olan her yüz hastanın yalnızca 5'inin bu amaca ulaşabildiğini, tip 2 diyabeti olan yüz hastadan 10'unun amaca ulaştığını kaydetti.  Diyabet hastaları iyi takip edilmiyor  Prof. Dr. Sönmez, diyabet hastaların üçüncü basamak sıhhat merkezlerince çok iyi denetim edilemediğine ilgi çekerek, "Hastalarımızın kontrolleri ve takipleri çok iyi yapılamadığı amacıyla onlar da beslenme alışkanlığı ve hayat biçimlerini yönetmeleri konusu ile ilgili çok etkin değiller. Diyabetin tedavisi yalnızca ilaçla olacak bir tedavi değil. Bu bir hayat şekli hastalığı. Hastalarımızın hayat tarzları da çok uyumlu görünmüyor. Her 10 diyabetli hastadan 2'si derli toplu egzersiz yapıyor. Sıhhat kuruluşlarının diyabet hastalarına da daha çok vakit ayırması, hastaları daha iyi motive etmesi gerekiyor. Araştırmamızda, hasta başına ayrılan merkezlerin bu hususta daha etkin olduğunu gördük." diye konuştu.

 Diyabet hastalarında kan şekeri, kan basıncı ve kan yağlarının düşürülmesinin en mühim nedeninin diyabete bağlı komplikasyonlarının önüne geçmek olduğunu altını çizen Sönmez, sözlerini şu şekilde sürdürdü:   "Şeker hastalarında bizim en çok korktuğumuz komplikasyon, koroner damar hastalığı, beyin damar hastalığı, inme geçirmek ve bacak damarlarında tıkanıklığa bağlı uzuv kayıplarıdır. Tip 2 diyabeti olan her 4 hastamızın büyük damar hastalığı mevcut. Tüm dünyada diyabet görme kayıplarının önde gelen sebebidir. Aynı şekilde diyabet hemodiyaliz hastalığının da en mühim sebebidir. Biz bunlara ufak damar hastalıkları da deriz. Her iki diyabet hastamızın birisinde sinir hasarı mevcut. Her 4 diyabet hastasının birisi kalp damar hastalığı, her 2 diyabet hastasının birisinde de göz, böbrek gibi sinir sistemi hastalıkları mevcut. "  Prof. Dr. Sönmez, tip 2 diyabet hastalarının yaş ortalamasının 60 ve üzeri olduğunu dile getirerek, "Türkiye çapında yaptığımız çalışmada, genç diyabet hastalarının daha kötü halde olduğunu gördük. Yaşça büyük olan diyabet hastalarımız biraz daha iyi. Diyabet komplikasyon yapıncaya kadar rastgele bir şikayet meydana getiren bir hastalık değil. Bir diyabetli istediği kadar yemek yesin kan şekerinin yüksekliği o anda rastgele bir rahatsızlık yapmayabilir şayet aşırı yükseklikle acil servise gitmiyorsa.

 Genç diyabetlilerin kendilerine daha az ehemmiyet gösterdiğine işaret ediyor." dedi.  Yürümek, diyabetin ilacıdır  Alper Sönmez, "Türkiye'de Erişkin Diyabet Hastalarının Glisemik ve Metabolik Parametrelerinin Değerlendirilmesine" yönelik yapılan araştırmanın, egzersiz yapan ve tütün kullanmayan ve eğitim seviyesi yüksek kişilerin diyabetlerini daha iyi denetim altına tuttuklarını meydana çıkardığına işaret ederek, şunları kaydetti:   "Hastanelere diyabet eğitimi almış ve kendilerine daha çok vakit ayrılan kişilerin sıhhat halleri daha iyi. Derneğimizin yaptığı araştırmadan, sıhhat yöneticilerine de çıkan dersler arasında bizlerin hastalarımızı daha iyi motive etmemiz, daha çok vakit ayırmamız gerekiyor. Sıhhat kurgulayıcılarının da doktor başına düşen hasta miktarını azaltması gerekiyor. Hastalara gelince de yürümek diyabetin birinci ilacıdır. Daha çok spor yapan, sigara içmeyen, beslenmelerine ilgi eden hastalarımızın kontrolleri çok daha iyidir."

3 Ekim 2018 Çarşamba

İdrar yolları enfeksiyonundan korunmak için 5 önemli öneri

Tuvalete gitmeyi ihmal etmeyin Gün içersinde bol bol su içmek idrar yolu enfeksiyonu kapmanızı önleme konusu ile ilgili mühim bir etkendir. Su içtikten sonra tuvalete gitmeyi ihmal etmemeniz ise bir o kadar önemlidir. Unutmayın, tuvaletinizi tutmak bakteri geliştirmeye sebep olacağından idrar yolu enfeksiyonu tehlikesini ikiye katlar.

  Seksten sonra… Kadınların seks ardından idrar kesesini boşaltması önerilir. Ön sevişme ya da seks esnasında idrar yolunda enfeksiyona sebep olabilecek bakteriler bedene girebilir. Bu yüzden bu bakterilerin boşaltım yolu ile bir an evvel vücuttan uzaklaşmasına yardımcı olunmalıdır.

  Aldoz şekeri yiyin Aldoz şekeri, idrar yolu enfeksiyonu sırasında kalın bağırsakta meydana gelen bir tür bakterinin oluşumunu engellemede etkili natural bir şekerdir. Hem de uygulanan incelemelera göre ağız yolu ile aldoz şekeri alabilmek antibiyotik almakla karşılaştırıldığında olabildiğince faydalı.

 Doktora gitmekten çekinmeyin Doktora gitmekten çekinmeyin İdrar yolu enfeksiyonu belirtileriniz varsa (tuvaletinizi yapar iken yanma ya da sık sık idrara çıkma) bir hekime gitmeniz önerilir. Genellikle de daimi idrar yolu enfeksiyonu oluyorsanız. Doktor, büyük ihtimalle size antibiyotik verecek ya da ultrason ile bunun sebebini araştıracaktır. Bu anatominizden kaynaklı bir anormallikten ya da idrar yolunuzu tamamiyle boşaltamamanızdan kaynaklanıyor olabileceği gibi bağışıklık sistemi zayıflığından da kaynaklanıyor olabilir. 

Temizliğinize ehemmiyet verin Tuvaletinizi yaptıktan sonra arkadan öne doğru temizlenmek idrar yolu enfeksiyonu tehlikesini artırır. Bunun nedeni ise dışkı bakterilerini idrar yoluna taşımaktır. Aynı vakitte çok çok temizleme ürünü kullanmak da doğru değildir.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Ağrısız Varis Tedavisi

Temel olarak varis tedavisinde tedavinin öncesinde uygulanan bölgesel uyuşturma işlemi sayesinde tedavi sırasında bacakta ağrı duyulmasının önüne geçilir.
Bu işlem genel olarak tedaviye başlanmadan önce bacaktaki sinirlerin toplandığı kasık bölgesindeki ana sinir alanında yapılan “femoral blok” işlemi ile sağlanır.
DSC_0032-1000x461
Hasta uyanık ve son derece rahat
Hasta bacağında ağrıyı duymaz hale gelmesine rağmen dokunma hissini kaybetmez. Narkoz uykusuna dalmaz.
DSC_0021-1000x461
EVLA İşlemi Tamamlanırken
Tedavi sırasında hasta uyanıktır. Bel ve omurlarda yapılan belden aşağı uyuşturma işlemi olmadığı için çok daha risksiz bir işlem sonrasında lazerle varis tedavisi yapılır.
Ağrısız Varis Tedavisinin olması hastanın konforunu artırdığı gibi hastanın bir takım korkularının da yok olmasını sağlar.
Ağrının olmaması hastanın tedavi sırasında tedirginlik yaşamamasını sağlar.

Varis Tedavisi

Varis tedavisinde ameliyatın yerini alan lazer tedavisi, tedaviye çok yeni bir boyut getirmiştir. Lazerle varis tedavisi ya da ameliyatsız varis tedavisi tüm dünyada varis ameliyatının yerini almaktadır. İşlem oldukça kolay, konforlu ve etkilidir. Lazer tedavisi görünen varislere değil onu oluşturan büyük damara (çoğunlukla safen toplardamarı) yapılır. Kalan varisler ya kendiliğinden kaybolur ya da kaybolmalarını hızlandırma için ek olarak köpük tedavisi uygulanır.
Lazerle varis tedavisinde temel ilkeler
Lazerle varis tedavisi, RF (aref diye okunur) ya da buhar yöntemleriyle varis tedavisi temel olarak birbirine çok benzer. Tüm tedavi basamaklar hemen hemen aynıdır. Sadece damarı içten kapatmak ya da iptal etmek için biri lazer enerjisini, biri radyofrekans enerjisini, diğeri de buharı kullanır. Her üç yöntem de damar iç duvarında ısı oluşturarak tedavi eder. Lazerle varis tedavisi aynı zamanda “endovenöz lazer ablasyonu” olarak da bilinir.
Lazerle varis tedavisinin ameliyattan en önemli farkı, narkoz gerektirmemesi, bacaklarda bıçak izi olmaması ve işlemden hemen sonra yürüyerek eve dönebilmenizdir.
Lazer ile varis tedavisi uygulaması
Lazerle varis tedavisinde narkoz kullanılmaz. Daha basit ve güvenli yöntemlerle ağrı kesilir. Bu sırada uyutulmanız gerekmez. Bazı hastalarımız işlem sırasında kitap okumak, bazıları müzik dinlemek isteyebilir. Her durumda tedavi işlemi ağrısız ve konforludur.
Lazer ve RF gibi yöntemler varisin kendisine uygulanmaz. Varisi oluşturan ve kapak yetmezliği olan ana toplardamara uygulanır. Bu damarlar bacağın ön yüzünde büyük safen toplardamarı, bacağın arka yüzünde küçük safen toplardamarı ya da bunların dallarıdır. Köpük tedavisi ise doğrudan varise uygulanır.
Lazerle varis tedavisinde hangi damarlar tedavi edilir?
bacaklar
Varis yanda  görülen büyük ya da küçük safen toplardamarının kapak yetmezliği ya da kapak yetersizliği ile oluşur. Bu damarların tüm uzunluğu ya da bir kısmında kapak yetmezliği olabilr. Bazen bir tek damar, bazen ise her iki bacaktaki toplam 4 damarda da kapak yetmezliği olabilir. Lazerle varis tedvisinde temel kural damar kapak yetmezliği nerede varsa o damarın tedavi edilmesidir. Varisi oluşturan asıl damar tedavi edildiğinde varis tekrarlamaz.
Adım adım lazerle varis tedavi işlemi:
Tedavinin en önemli basamağı daha önceden ayakta yapılan ultrason inceleme ile tedavi edilecek damarların haritasının ortaya konmasıdır.
Yapılan tedavi ameliyat değildir. Lazer işlemi olarak adlandırılır.
İşlem masasında ilk işimiz, işleme bağlı heyecen, korku ya da endişe olabilir diye damardan ilaç yaparak sizi rahatlatmaktır.
İşlem sırası uyumanız gerekmez ama siz isterseniz uyutabiliriz.
Bacağın işlem için hazırlığı yapılır.
Ultrason kullanılarak, vücuda hiç kesi yapmadan iğne deliğinden damar içine girilir ve lazer fiberi (plastik ince tüp) yerleştirilir.
Damar çevresine ek özel bir anestezi uygulanır. Bu anestezi, lazer tedavisinin daha da konforlu olmasını ve işlem sonrası ağrının azalmasını sağlar.
Lazerle varis tedavisi uygulanır. Gerekirse ek köpük tedavisi uygulanır.
Köpük tedavisi uygulaması
Her bir damarın lazer işlemi 10-15 dakika kadar sürer. Genelde bir ile dört arasında damar tedavi edilir. Tümü aynı seansta tedavi edilir. Ek olarak skleroterapi yapılırsa süre buna göre uzayabilir. Genel olarak bir tedavi işlemi başından sonuna 30-60 dakika sürer.
Varis tedavisinden sonra ağrı kesici ilaçlar başınızı döndürebilir diye sizi biraz dinlendirebiliriz.
Tedaviden sonra evinize yürüyerek gidebilirsiniz.
Varis tedavisi sonrası kendi başınıza eve dönebilirsiniz. Ama ağrı kesici ilaçlar baş dönmesi yapabileceği için 2 saat boyunca araba kullanmamanızı isteyeceğiz.
Bu nedenle yanınızda biri olursa daha iyi olur.
Kılcal varis tedavisinde ağrı kesiciler çok daha az kullanıldığı için tedavi sonrası süreç çok daha basittir.
Lazerle varis tedavisi o damarın kapatılması ya da iptal edilmesidir. Kişi tedaviye yürüyerek gelir ve tedaviden hemen sonra yürüyerek hastaneden ayrılır.
Lazerle varis tedavisi uygulamasında dikiş izi olmaz.
Endovenoz_lazer_tedavisi
Videolar bölümünde lazerle varis tedavisini baştan sonra gösteren ve anlatan videolar bulunmaktadır.
DSC_0021-1000x461Lazer fiberi Lazer fiberinin damara yerleştirilmesi
Yukarıdaki resimde lazer fiberinin ucu damar içine yerleştirilmiş hali şema ile gösterilmiştir.
Lazer ve kılıfının toplardamar içinde görünümü. Lazer ve kılıfının dışarıda görünümü.
Lazerin enerjisiyle damarın kapatılması
Aşağıdaki videoda  lazerin çalışma ilkesi izleniyor. Lazer fiberi yerleştirildikten sonra lazer enerjisi aktifleştirilerek bu damarı iptal eder. Ameliyatla çıkarılarak tedavi edilmesi gereken damar, ameliyat gerekmeden bir iğne deliğinden girilerek kapatılır.

Ozon Tedavisi

Ozon tedavisine geçmeden önce ozon nedir ona bir bakalım? Ozon; Atmosferin üst tabakalarında bulunan, üç oksijen atomundan oluşan, canlı varlıkları güneşin öldürücü morötesi(UV) ışınlarından koruyan bir kimyasal bileşiktir diye tanımlayabiliriz. Ozon tedavisiyse; Aktif oksijen molekülü olan ozon gazı kullanılarak yapılan iyileştirici tedavilere “ozon tedavisi” denilmektedir. Ozon tedavisi bir çok patolojik durumu iyileştirmede yardımcıdır. Ozon terapi, doku ve hücrelere ihtiyacı olan oksijeni en etkili şekilde sağlayaması hedeflenen tedavidir. Medikal ozon daima saf ozon ve saf oksijenin karışımı şeklinde kullanılır. Uygulamaya bağlı olarak ozon konsantrasyonu 1 ve 100 µg/ml (0.05 – 5 %O3) arasında değişir. Ozon terapist, ozon terapi konusunda eğitimli bir doktor, hastanın durumu ve tıbbi endikasyona göre hastanın alacağı komple dozu belirler. Ozon günümüzde içme sularının, yüzme havuzlarının, atık suların mikroplarının öldürülmesinde kullanıldığı gibi gıda sanayinde de koku giderici ve mikrop öldürücü(Bakteri,virüs ve mantarları) özelliklerinden yararlanılmaktadır. Yüksek oksidasyon aktivitesiyle organik ve inorganik moleküllerle reaksiyona girer, onları oksitler, mikropları öldürürozon tedavisi
Tıbbi ozon nedir?
%5 ozon ve %95 oksijen karışımından oluşan tedavi amaçlı kullanılan bir bileşimdir. Ozon gazı medikal ozon jeneratörlerinde saf oksijenden üretilir.
Ozon tedavisi hangi hastalara uygulanabilir?
Ozon tedavisi ankara birçok patolojik durumu iyileştirir veya tamamen düzeltir. Bu olumlu sonuçlar bir seri tıbbi araştırma ve tıbbi yayın ile kanıtlanmış olmakla birlikte kural olarak hastalıkların tedavisinde ozon diğer tedavilere ek olarak uygulanır ve tamamlayıcı tedavi grubuna girer.
Ozon tedavisi hangi hastalıklara iyi gelmektedir?
1- Dolaşım bozuklukları.
2- Anti-aging ( geriye yaşlanma ) ve yeniden canlanma.
3- Yaşlı kişilerde önlem ve tedavi.
4- Göz hastalıklarında.
5- kanser ve kanserde.
6- Cilt mantarları ve enfekte cilt lezyonları.
7- Enfekte yaralar.
8- Bağırsak Hastalıkları: proktitis ve kolit.
9- Virüslerden kaynaklanan hastalıklarda.
10- Karaciğer enflamasyonu hastalıklarında.
11- Enflamasyonlu ve dejeneratif eklem hastalıklarında.
12- Artritik ve Romatizmal Durumlarda ozon tedavisi uygulanabilmektedir.
Ozon ve medikal ozon’un özellikleri nelerdir?
1- Ozon gazı en çok atmosferde bulunur.
2- Ozon oksijenin üç atomlu kararsız formudur.
3- Ozon keskin kokulu bir gazdır.
4- Dezenfektan özelliği sayesinde, bakteri ve mantarları yok edebilir.
5- Medikal ozonun bakteri öldürücü özelliği bulunması.
6- Medikal ozonun mantar öldürücü özelliği bulunması.
7- Medikal ozonun virüs çoğalmasını önleyici özelliği bulunması.
8- Medikal ozonun Kan dolaşımını arttırma özelliğinin bulunması.
9- Medikal ozonun vücudun direncini artırıcı özelliğini bulunması.
Ozon tedavisiyle vücudumuzda hangi değişiklikler oluşur?
1- Hücre ve dokulara giden kan dolaşımını artırır.
2- Damarları yeniler, tansiyon düzenlenmesini sağlar.
3- Eklem ağrılarını ve kas rahatsızlıklarını iyileştirir.
4- Beyin fonksiyonlarını ve hafızayı güçlendirir. Depresyon ve sıkıntıyı ferahlatıcı etkisi vardır. stres hormonu olarak bilinen Adrenalini okside ederek genel bir sakinlik sağlar. Depresyon kaynaklı gerginliği gidermeye yardımcı olur.
5- Bağışıklık sistemini güçlendirir. enfeksiyon hastalıklarına direnci artırır.
6- Deri kan dolaşımını artırarak cilt yenilenmesini, sıkı ve pürüzsüz görünüm oluşmasını sağlar. Daha temiz, daha yumuşak ve daha gençleşmiş bir cilde kavuşturur.
7- Kan ve lenf sistemini temizler.
8- hormon ve enzim üretimini normale döndürür.
9- Kaslarda biriken toksini gidererek kasları gevşetir ve yumuşatır, esnekliğini artırır.
10- Derinin üçüncü bir böbrek ya da ikinci bir akciğer sistemi gibi çalışması sağlanır.
Ozon tedavisinin uygulanma biçimleri nelerdir?
Ozon terapi, bir oksijen tüpü ve buna bağlı ozon cihazı vasıtasıyla uygulanır.
1- Torbalama: Bu yöntemde hastadan kan alımı olmadığından tedavi esnasında hasta acı ve ağrı duymaz. El ve ayaklar özel bir torba içine sokularak nemlendirilir ve cildin ozonu emmesi sağlanır.
2- Adeleden kan verme: Damardan 5-10 ml kan alınır, ozon gazı ile karıştırılır ve kalçadan veya koldan iğne yapılarak tekrar vücuda verilir. Bağışıklık sistemini güçlendirir.
3- Damardan kan verme: Damardan 50-100 ml kan alınarak özel şişelerde ozon ile karıştırılır, tekrar damardan yavaşça geri verilir.
4- Makattan ozon gazı vermek: Ülseratif kolit, Crohn hastalığı gibi iltihabi barsak hastalıkları adı verilen bir hastalık grubunda uygulanmaktadır. Hasta kendi kendine uygular, tek kullanımlık tüp ve torbalar kullanıldığı için hijyeniktir.
5- Eklem içine ozon gazı vermek: Ağrılı iltihabi eklem romatizması olan artrit ve tekrarlayan artroz gibi hastalıklarda uzman doktorlar tarafından çok yavaş olarak eklem içine ozon gazı verilir.

Lazer Epilasyon

Belirli dalga boylarında lazer ışınlarının kıl folliküllerini harap etmesi ile uzun süreli tüy çıkmaması işlemidir. 1960’lı yıllardan beri dünyada güvenle kullanılmaktadır.
Kliniğimizde güvenilirliği ve etkinliği kanıtlanmış Alexandrite (755nm) ve Nd-Yag (1064nm) dalga boylarını taşıyan Cynosure Apogee Elit Plus Cihazı bulunmaktadır. Bu iki dalga boyu en kalıcı etkinin yanı sıra en güvenilir kombinasyonu da bünyesinde bulundurmaktadır. Epilasyon yanı sıra telenjektazi dediğimiz ve özellikle bacak ve yüzde karşılaşılan damar genişlemelerinde de güvenle kullanılabilmekte hastaları yüzünü güldürmektedir. Lazer epilasyon ankara ilinde flankaralazer.com da yapılmaktadır.
Bu lazer sisteminin diğer bir özelliği ise bronz tenler de bile güvenle kullanılabilmesidir.
Genellikle 6 seansta tatmin edici sonuçlar almak mümkündür.

Yüzde ve bacaklarda görülen telenjektazi ve ektazi isimleri verilen cilt damarlarının yüzeyde görünür hale gelmesi ile oluşan ve hastaya rahatsızlık veren damarların lazer sistemi ile tedavisi yapılabilmektedir.
Damar tedavisinde lazer ışığının hedefi, damardaki kanda bulunan eristositlerin içindeki hemoglobin ve oksihemoglobin adı verilen kromoforlar(renkli madde)dır. Bu renkli maddeler lazer ışığnı emerler. Hedef yapıda oluşan ısı sonucunda damarsal yapı tahrip edilir ve damarın artıkları vücut tarafından atılır. Yüzeysel damarlar için KTP ve Nd-Yag, derin damarlar için Nd-Yag lazer kullanılır. Nd:YAG (1064nm) lazer ışınları hemoglobin üzerine yoğunlaşır ve kılcal damarları tahrip ederek tedavi sağlar.
Genetik veya sonradan oluşan damarlarda kolaylıkla uygulanmaktadır.
Tedavi için en çok başvurulan bölgeler:
  • Yanak, gözaltı ve burun üzerindeki kırmızı veya mavi kılcal damarlar
  • Bacak, uyluk ve diz arkasında bulunan kırmızı veya mavi kılcal damarlar veya nispeten daha derin yerleşimli mavi damarlar
Damar oluşumuna sebep olan etkenler nelerdir?
  • Uzun süre güneşin zararlı ışınlarına veya solaryuma maruz kalma
  • Yaşlılık
  • Travma
  • Hamilelik
  • Lokal uygulanan steroid ilaçlar
  • Doğum kontrol hapları vb. etkenlerle yüzde veya bacaklarda kılcal damar genişlemeleri (telenjiektazi) oluşabilmektedir.
TEDAVİ SÜRESİ :
 Damarsal patolojilerde seans sayısı, doktorumuz tarafından hasta muayene edildikten sonra belirlenmektedir. Seanslar 15-30 dakika arasında sürmektedir.
Yüzeysel yerleşimli olan damarsal patolojilerde genellikle tek seanslık,bazen iki seanslık tedavi yeterli olmaktadır.
Hemonjiom ve PWS gibi doğumsal damar patolojilerinde ise Arter (atardamar) veya Ven (toplardamar) kökenli olması, kapladığı alanın genişliği, yerleşim bölgesindeki derinliği ve damardaki kan miktarının akımına göre tedavinin uygulanma şekli ve seansı farklı olabilmektedir.
Deride hangi bölgeler tedavi edilebilir?
Vücutta her türlü alan hızlı bir şekilde tedavi edilebilir.

15 Şubat 2014 Cumartesi

Check Up Neden Gereklidir?

Modern tıp hastalık ortaya çıkmadan önce gerekli önlemleri alarak kişinin sağlıklı kalmasını sağlamayı amaçlar. Çünkü hastalık ortaya çıktıktan sonra hem tedavisi çok daha pahalıdır hem de sağlık artık bir kez bozulmuş olur. İşte bu nedenle, hiç şikayeti olmasa da her insanın belirli periyotlarla doktora başvurarak genel sağlık kontrolünden geçmesi gerekir. Bu periyotlar yaşa ve kişinin genel durumuna göre değişebilir.
     Çağımızın hastalıları olan koroner arter hastalıkları, kanser, hipertansiyon ve pek çok diğer hastalıkta erken ve doğru tanı, he.m yaşam süresi, hem de kalitesi açısından son derece büyük önem taşır.Ayrıca hiçbir belirti vermeden ve hastada hiçbir şikayete neden olmadan yıllarca sinsice seyreden, öte yandan beyin, kalp, böbrekler gibi hayati organlara da zarar veren hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ve diyabet gibi hastalıklarda da yine erken teşhisin ve düzenli tedavinin önemi büyüktür.Önemsiz olduğunu düşündüğünüz bir belirti bile çok önemli bir hastalığın habercisi olabilir.
     Teknoloji ve bilgi patlamasının baş döndürücü hızla geliştiği bir çağda yaşıyoruz. Bu hızlı teknolojik gelişmelerin önemli bir bölümü tıbbi teşhis alanında görülmektedir. Örneğin; basit bir kan tahlili ile kalp hastalığı açısından risk taşıdığımızı tespit edebiliyoruz. Önemli olan, teknolojinin bize sunmuş olduğu bu güzelliklerden hastalık hali oluşmadan faydalanmaktır. Check-up erken teşhis için ilk ve önemli bir adımdır. Hastalık oluştuktan sonra yapılan tahliller check-up demek değildir. Çünkü geç kalınmış ve hastalık hali oluşmuştur.
     Check-Up sayesinde iç organlarda bir takım bulguların saptanması ile kişinin öneri yoluyla, bazı yaşamsal alışkanlıklarını (sigara, alkol tüketimi, hatalı beslenme tarzı, düzenli egzersiz…) değiştirmesi sağlanabilir. Böylece, ileride oluşabilecek hastalıkların önüne geçilebildiği gibi, başlangıç aşamasındaki rahatsızlıkların da ilerlemesi engellenebilir.
     Bu tür hastalıkların arasında; gizli şeker, kolesterol, kroner kalp hastalıkları, alkol ve Hepatit B’ye bağlı karaciğer hastalığı, meme – rahim – kalın bağırsak gibi sık görülen bazı kanser türleri, kansızlık ve kemik erimesi sayılabilir
     Yapılacak check-up’la birçok hastalık taranabilir ve şüphe edilebilecek bulgularla karşılaşılabilir. Ayrıca kişilerin şikayetlerine göre araştırma değişik alanlarda derinleştirilebilir.
     Erken teşhisle bulaşıcı hastalıkların özellikle aile içi yayılması önlenir, tedavi masrafları büyük oranlarda azaltılır, kanser gibi ileri evrelerde tedavisi mümkün olmayan hastalıklar tedavi edilir .
    Doktora gitmek için hastalanmayı beklemeyin.Unutmayın ki bir çok hastalığın tedavisi ancak erken tanı ile mümkündür. Sağlığınız için yılda bir kez check-up yaptırarak erken tanı ve tedavi fırsatını kaçırmayın